4 Mayıs 2012 Cuma
VEYSEL’İN SAZI İLHAMI OLDU
VEYSEL’İN SAZI İLHAMI OLDU
Ünlü Halk Ozanı Aşık Veysel’in “Ben Gidersem Sazım Sen Kal Dünyada” diyerek adına türküler yaktığı bağlaması Sivaslı Şentürk ustanın ilham kaynağı oldu. İyidoğan, yıllar önce kendisine verilen Aşık Veysel’in 100 yıllık bağlamasını 10 yıl muhafaza ettikten sonra kılıfından çıkardığını ve çalmaya başladığını ifade etti.“Ben Gidersem Sazım Sen Kal Dünyada” diyerek bağlamasına verdiği önemi türkülerle dile getiren ünlü ozan Veysel’in 100 yıllık bağlaması, bağlama ustası Şentürk İyidoğan’ın ilham kaynağı oldu.
4 Eylül Küçük Sanayi Sitesi’nde kurduğu bağlama atölyesi ile kişinin sesine uyumlu bağlamadan bugün unutulmuş olan balta sazı yaparak sözleri melodiyle buluşturan Şentürk İyidoğan (43) atölyesindeki en değerli hazinesinin Aşık Veysel’in bağlaması olduğunu söyledi.
Çocukluk yıllarında babasının Aşık Veysel türküleri dinlediğini ve Aşık Veysel’in türküleriyle büyüdüğünü ifade eden İyidoğan, Aşık Veysel’e büyük bir hayranlık duyduğunu söyledi.
Aşık Veysel türküleri dinlerken kendi bağlamasını yapma isteğinin içinde uyandığını ve ilköğretim ikinci sınıftayken 23 Nisan törenlerinde kendi yaptığı bağlamayla türkü söylediğini dile getiren İyidoğan, köyünden Sivas’a gelerek bağlama atölyesini açtığını söyledi.
“MUCİZE GİBİYDİ”27 yaşlarındayken 4 Eylül Küçük Sanayi Sitesi’nde bağlama atölyesini açtığını ifade eden İyidoğan, birkaç gün sonra yaşadığı bir olayı mucize olarak tanımladı.
Türküleriyle büyüdüğü ve kendisine örnek aldığı ünlü ozan Aşık Veysel’in bağlamasının kendisine getirildiğini dile getiren İyidoğan, şunları kaydetti:
“Atölyemi açtığım ilk günlerde elinde beze sarılı sazla yaşlı birisi dükkanıma geldi. Şarkışlalı olduğunu ve Aşık Veysel ile amca çocukları olduğunu söyledi. Elindeki bağlamanın Aşık Veysel’in çaldığı ilk bağlamalarından biri olduğunu, babasına hediye ettiğini, kendisinin de torununa verdiğini ve çalamadığını söyledi. Bağlamayı bana vermek istediğini, yerine de dut oyması bir bağlama istediğini söyledi. İlk başta tedirgin oldum. Sazı alıp yerine saz vermek önemli değildi. Büyük ozanın sazına nasıl el vururum, nerede korurum diye bende bir tedirginlik oldu. Sazı aldım ve incelediğimde perdelerinin hayvan bağırsağından bağlandığını gördüm. Eskilerde perdeler hep hayvan bağırsağından sarılırdı, bende ilk bağlamalarımda böyle yaptım. Sazı alarak beze sarılı halde duvara astım.”
“10 YIL ELİMİ SÜRMEDİM”Ünlü ozanın bağlamasını dükkanında muhafaza ettiğini ve yıllarca elini sürmediğini ifade eden İyidoğan, “10 yıl boyunca sazı hiç elime alıp çalmadım. Veysel babanın sazını çalabilir miyim diye elime alamadım. Birde hep sazı benden tekrar geri isterler diye elime almaktan çekindim. Gelen giden olmayınca sazı elime aldım. Perdeleri deforme olduğu için çalmıyordu, perdelerin düzenlemesini yaptım ve şimdi keyifle çalıyorum” dedi.
“O DERYA, BİZ DAMLAYIZ”Aşık Veysel’in bağlamasını ilk eline alındığında hiç olmadığı kadar tedirgin olduğunu dile getiren İyidoğan, “Aşık Veysel’i tanıyan insanlar için sazını eline alıp çalmak çok ayrı bir duygudur. Ozanımızın bağlamasını çalabilir miyim, hak edebilir miyim diye hep düşünmüşümdür. Bugün yine hak etmiyoruz. O bir deryaydı, biz onun yanında bir damla olmaya çalışıyoruz. Bağlamanın teline her vurduğumda Aşık Veysel’i hissediyor ve büyük bir heyecan duyuyorum” dedi.
1996 yılında Aşık Veysel’in ölüm yıldönümü anma etkinlikleri için Şarkışla ilçesine davet edildiğini ve Aşık Veysel’in bağlamasıyla etkinliklere katıldığını dile getiren İyidoğan, ünlü ozanın oğulları Ahmet ve Bahri Şatıroğlu’nun bağlamanın Adana’da yapıldığını ve ozanın bu bağlamaya çok değer verdiğini söylediklerini ifade etti.
“GÖZÜM GİBİ BAKIYORUM”Ünlü ozan Aşık Veysel’in bağlamasının 100 yıllık bir bağlama olduğunu belirten İyidoğan, gözü gibi baktığı bağlamayı bugüne kadar çok ünlü sanatçıların yanı sıra ünlü isimlerinde istediğini söyledi.
İyidoğan, “Erdal Erzincan bana misafirliğe geldiğinde bağlamayı bana ver dedi. Erdal hocamı hayatım boyunca kırmam mümkün değildi ama bağlama konusunda biraz geçiştirdim bir müddet kalsın çalıyım diyerek. Galatasaray eski başkanı Adnan Polat’ın gelini geçtiğimiz aylarda ne kadarsa parasını vereyim bana ver bağlamayı dedi. Veremeyeceğimi, hele hele parayla hiç satmamın mümkün olmadığını söyledim. Her gören istiyor ama vermem mümkün değil. Bu bağlama benim en değerli hazinem. Ömrümün sonuna kadar benle kalacak ve gözüm gibi bakacağım” dedi.
“O ADINA TÜRKÜ YAKTI, BENDE SESLENDİRECEĞİM”Ünlü ozan Aşık Veysel’in bağlamasına verdiği önemi türkülerle dile getirdiğini ifade eden İyidoğan, “Veysel baba sazına türküler yaktı, şimdi bende o sazla kendi türkülerini seslendiriyorum, ömrüm boyunca da seslendirmeye devam edeceğim” dedi.
İyidoğan, konuşmasının ardından ünlü ozanın bağlamasıyla “Ben Gidersem Sazım Sen Kal Dünyada” adlı türküsünü söyledi.
“OZANIN SAZI İÇİN SÖYLEDİĞİ TÜRKÜ”Ben gidersem sazım sen kal dünyada, Gizli sırlarımı aşikar etme, Lal olsun dillerin söyleme ya da, Garip bülbül gibi ah ü zar etme / Benim her derdime ortak sen oldun, Ağlarsam ağladın gülersem güldün, Sazım bu sesleri turnadan mı aldın, Pençe vurup sarı teli sızlatma / Bahçede dut iken bilmezdin sazı, Bülbül konar mıydı dalına bazı, Hangi kuştan aldın sen bu avazı, Söyle doğrusunu sen inkar etme / Sen petek misali Veysel de arı, İnleşir beraber yapardık balı, Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı, Ben babamı sen ustanı unutma.
hocam.com
http://www.hocam.com bazıları sosyal sever sloganıyla açılmış bir sosyal paylaşım sitesi olan bu site gerekli kaynaşmalar için bir ara bulucu niteliğindedir. Herkesin üye olması gereken bir sosyal paylaşım ağı olmasının yanında bir çok ön koşulu var.. bunlardan bir tanesi ve bence en önemlisi üniversite öğrencisi olmayan üye olamıyor... bence sizde sıralamada yerinizi alın:)
bağlamada misket düzeni
Tanımı:
Ülkemizde kullanımı en yaygın olan telli bir Türk Halk Çalgısıdır. Yörelere ve ebatlarına göre bu çalgıya, Bağlama, Divan sazı, Bozuk, Çöğür, Kopuz Irızva, Cura, Tambura vb. adlar verilmektedir. Bağlama ailesinin en küçük ve en ince ses veren çalgısı Curadır. Curadan biraz daha büyük ve curaya göre bir oktav kalından ses veren çalgı ise Tamburadır. Bağlama ailesinin en kalın ses veren çalgısı ise Divan Sazı'dır. Tamburaya göre bir oktav kalından ses verir. Bağlama; Tekne, Göğüs ve Sap olmak üzere üç ana kısımdan oluşmaktadır. Tekne kısmı genelde dut ağacından yapılmaktadır. Ancak dut ağacının dışında ardıç, kestane, ceviz, gürgen gibi ağaçlardan da yapılmaktadır. Göğüs kısmı ladin ağacından, sap kısmı ise gürgen, ak gürgen veya ardıç ağacından yapılmaktadır. Sap kısmının tekneden uzak kısmı üzerinde tellerin bağlandığı Burgu adı verilen parçalar vardır. Bağlamanın akordu bu burgular kullanılarak yapılmaktadır. Sap kısmı üzerinde misina ile bağlanmış perdeler bulunmaktadır. Bağlama Mızrap veya Tezene adı verilen kiraz ağacı kabuğu veya plastikten yapılan araçla çalındığı gibi bazı yörelerimizde parmakla da çalınmaktadır. Bu çalım tekniğine Şelpe adı verilmektedir. Bağlama üzerinde ikişerli veya üçerli guruplar halinde üç gurup tel bulunmaktadır. Bu tel gurupları değişik biçimlerde akort edilebilmektedir. Örneğin bağlama düzeni adı verilen akort biçiminde alt gruptaki teller yazılış itibariyle La, orta guruptaki teller Re, üst guruptaki teller ise Mi seslerini vermektedir. Bu akort biçimi dışında Kara Düzeni (Bozuk Düzeni), Misket Düzeni, Müstezat, Abdal Düzeni, Rast Düzeni vb. akort biçimleri de vardır.
Bağlamada nota yerleri :
|
![]() |
![]() |
şelpe tekniği
Şelpe Tekniği
Kendi içinde çok değişik şekilleri ve çeşitli özellikleri bulunan şelpe tekniğinde, elin bütün tellere yukarıdan aşağı ve aşağıdan yukarı vurulması gibi iki temel fonksiyon vardır. Vuruş şekli, ifade ve tını olarak farklı anlayışta olan bu iki fonksiyon, kendi içinde de çeşitli özellikler göstermektedir.
Yukarıdan aşağı yapılan vuruşlar genellikle iki türlüdür. Bunlardan biri; başparmak hariç, diğer dört parmakla yukarıdan aşağı bütün tellere vurulmasıdır. Bünyesinde bir çok özelliği barındıran bu vuruş da kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan biri, bütün tellere başparmak hariç diğer dört parmakla bir bütün halinde vurulmasıdır. Diğeri ise başparmak hariç serçe parmak, yüzük parmağı, orta parmak ve işaret parmağının sırasıyla bütün tellere taramalı olarak hızla vurulmasıdır. Bu vuruşlar ezginin ilk darpları olmaları nedeniyle önemlidir. Çok yumuşak uygulanabildiği gibi genellikle belli bir şiddetten çok kuvvetliye kadar değişik sertlik derecelerinde yapılmaktadır. Böylece ezginin yapısına ve karakterine göre usulün çok değişik zamanlamalarına gelebilen bu vuruşların, kesik kesik ve kuvvetli uygulanmasıyla da ezginin ruhunda dirilik ve coşku yaratılmış olmaktadır. Genellikle usullerin başında,, ortasında veya hem başında hem de ortasında yer alabilen bu tanforlar, kimi zaman usulün çok değişik yerlerine gelebilmektedirler. Bu da monotonluktan uzaklaşmada ve havanın değişmesinde etkili olmaktadır. Genellikle yalın ve küçük ezgileri belli bir ritim kalıbı temeline oturtup, uzun bir zaman dilimi içinde çalıp söyleyen Doğu Bölgesi Alevi-Bektaşilerinde tanfor anlayışının en ince örneklerini görmek mümkündür. Öyle ki, zaman zaman inançlarında önemli bir yeri olan Allah, Muhammet, Ali üçlemesini ifade eden üç tanforu, peş peşe getirerek ezginin çeşitli yerlerinde ustalıkla kullanabilmektedirler. Bunun yanında Anadolu genelinde tanforlarla şekillenmiş çok çeşitli ezgi ve ritim kalıpları meydana gelmiştir. Bir eserin tümü zaman zaman bu tarz şekillenmiş ezgi ve ritim kalıplarının birleşmesinden oluşabilmektedir. Teke bölgesinde sıkça rastlanılan bu uygulamaya Avşar Beyleri adlı ezgi iyi bir örnektir. Bu tarz uygulamalara Doğu bölgelerimizde de rastlanılmaktadır. Örneğin Aşık Nesimi Çimen; kendi anlayışına göre oluşturduğu tanforlardaki 7/8'lik usul kalıbını farklı usuldeki ezgilerin bitişinde dahi kullanmaktadır. Bu uygulamayı çokça benimsemiş olan Çimen'in uzun hava tarzı açışlarında özellikle tanforlarla süslediği hızlı ezgilerle karar sesine varması dikkat çekicidir. Anadolu'nun genelinde sağ elin yukardan aşağı vuruluşunda dikkat edilecek bir husus da tırnak ve el hışırtısının çıkan tınıya katılması ve bunun bir zevke dönüşmüş olmasıdır. Özellikle Doğu Anadolu Alevi-Bektaşi'leri için tırnak hışırtısı vazgeçilmez bir alışkanlık durumundadır. Anadolu'da sağ elin yukardan aşağı vuruluşuna ait genelde görülen bir diğer özellikte, tellerle birlikte aynı zamanda göğse de sert bir darp vurarak ses çıkarılmasıdır. Bu uygulama Doğu yörelerimizde de görülmesine rağmen genellikle Teke Bölgesi Yörükleri ile karakterize olmuştur. Özellikle zeybek havalarında karşılaşılan değişik kullanımları vardır. Teke bölgesi Yörüklerinde "fiske, fıska, tıska ve tokatlama" gibi adlar alan bu vuruşta önce sağ el başparmağı işaret ve orta parmağın ortasına gelecek şekilde yumruk yapılır. Bunu takiben önce orta parmak sonrada işaret parmağı olmak üzere, iki parmak peşpeşe ve hızla göğse vurularak el aşağıda açık konuma getirilir. Bu vuruşta işaret ve yüzük parmağı da göğse değiyor gibi görünse de asıl işlevi orta ve işaret parmağı yapmaktadır. Zeybeklerde bu ifade adeta, zeybek oynayan çok sayıdaki kişinin ayak seslerini tasvir etmektedir. Bu darplar genellikle düzenli olarak tek yapıldığı gibi, istenildiğinde üst üste iki defada uygulanabilmektedir ( Ömek Ağır Zeybek ve Fethiye Zeybeği). Bunun yanında piano ve forte olmak üzere değişik şiddetlerde görülen bu vuruşların, bir ezgi içinde çok aralıklı olarak uygulandığı da görülür. Göğse parmaklarla darp vurularak ses çıkarılması ve bu sesin müziğin içinde kullanılması fikri, kopuzun tarihinde çok eskilere dayanmaktadır. Asya Türklerinde de bu uygulamaya sıkça rastlanılmaktadır. El ile çalmanın çok eski dönemlerinden beri süregelen bu vuruş, mızrap kavramıyla birlikte devam ettirilmiştir. Günümüzde hala sürdürülen bu ifade ile ezginin istenilen herhangi bir yerinde göğse bir ya da peşpeşe iki darp vurularak renk katılmaktadır. Göğse darp vurarak ses çıkarılmasında Anadolu'da karşılaştığımız ikinci şekil, yalnızca orta parmağın göğse vurularak ses çıkarılmasıdır. Genellikle doğu bölgelerimizde adeta ezgiye dem tutarcasına kullanılan bu ifadede de, daha çok işaret parmağı ile ezgi çalınırken orta parmakla göğse vuruşlar yapılmaktadır. Bu uygulama da mızraplı bağlamaya geçmiştir Mızraplı bağlamada da alışkanlığa göre, orta veya yüzük parmağı göğse darplar vurmak suretiyle ezgiye eşlik etmektedir. Sağ el şelpe tekniği ifadelerinden bir diğeri de, yalnızca işaret parmağı ile bütün tellere yukarıdan aşağı vurmadır. Bu vuruşta diğer üç parmak hafifçe kapatılarak işaret parmağının hareket alanı genişletilir ve yukardan aşağı bütün tellere vurulur. Burada da vuruluş şiddetine bağlı olarak tırnak hışırtısı, kesik ifade ve tanfor özellikleri gerçekleştirilebilir. Ancak, bunların hiç biri olmadan yumuşak bir vuruş da yapılabilir. El ile çalışın görüldüğü hemen her yörede rastlanılan bu vuruş, saz boyunun büyükçe olması dolayısıyla doğu bölgelerimizde daha rahat ve özgür bir yapıdadır. Teke bölgesinde ise, üçtelli bağlamaların küçük boyda olmaları nedeniyle bu vuruş, daha küçük hareketlerle yapılmaktadır. Şelpe tekniğinin temel fonksiyonlarından bir diğeri de, aşağıdan yukarıya yapılan vuruşlardır. Kendi içinde çok değişik şekilleri ve özellikleri bulunan bu vuruşlar genellikle ezginin işlenmesi, tanforların belirlenmesi, tanforların dışındaki yerlerin doldurulması vb. işlevleri yerine getirmektedir. Aşağıdan yukarı yapılan vuruş şekillerinden biri. elin aşağıda açık pozisyonda iken yukarı doğru vurulmasıdır. Bu vuruşta ağırlık, İşaret parmağındadır. Diğer parmaklarda hafifçe tellere değseler bile, asıl vuruş işaret parmağının iç kısmıyla yapılmaktadır. Aşağıdan yukarı vuruş şekillerinden bir diğeri orta, yüzük ve serçe parmaklarının hafifçe kapatılması ve işaret parmağı ile tellere aşağıdan yukarı doğru vurulmasıdır. Bir önceki vuruşa göre çok daha rahat ve hızlı olabilmesi bakımından, genellikle tercih edilen vuruş budur. Teke yöresinde bu vuruşa ''tekli''de denmektedir. Bu yörede bir ikinci tekli vuruş çeşidi de orta parmakla yapılandır. İşaret parmağı ve orta parmakla yapılan tekli vuruşların, bir bütün halinde düşünülüp peşpeşe uygulanmaları ile oluşan vuruşa Teke yöresinde genellikle ''ikili'' ya da ''iki parmak'' denilmektedir. İkili vuruşta işaret parmağı, biraz orta parmağın hizasına kaydırılarak parmaklar arasında bir paralellik sağlanır. Yüzük ve serçe parmaklarının hafifçe kapatılması ile rahatlayan bu iki parmakla tellere kısa aralıklarla hızla vurulur. Parmakların tellere peşpeşe vurulması nedeniyle hızlı bir senkop oluşturan bu vuruşun, Doğu bölgelerinde özel bir adı olmamakla birlikte özellikle "Aşıklama" denilen tavırda kullanılmaktadır. Arguvan Emirler yöresinde çokça rastlanılan bu kullanımın yanında, aşıklama ifadesinin bilinen en yaygın vuruş şekli, alttan yukarı başparmak ve işaret parmağının hızla vurulması ile yapılandır. Şelpe tekniği alttan yukarı vuruşlarından, Teke yöresinde olup da, doğu bölgelerimizde görülmeyen önemli bir ifade, adına genellikle "tarama'' denilen vuruş şeklidir. Alttan yukarı sırasıyla yüzük, orta ve işaret parmaklarının peşpeşe, hızla vurulmalarıyla oluşan bu ifade, Teke yöresinin karakteristik ve temel bir vuruşudur. İlgili parmakların bükülmek suretiyle uygulandığı bu vuruş, Teke yöresinde adeta bir kalıp haline dönüşmüştür. Genellikle aşağıdan yukarıya parmaklar hızla, peşpeşe vurulur. Ancak ezgiye göre parmak hareketlerinin yavaş ve tek tek uygulandığı da görülmektedir. Anadolu el ile bağlama çalma geleneği şelpe tekniği, üstten ve alttan vuruşlarının birlikte uygulanışında iki olgu göze çarpmaktadır. Birincisi, ezgiye göre üstten ve alttan yapılan vuruş çeşitlerinden birinin veya bir kaçının düzensiz olarak uygulanmasıdır. Çeşitli vuruşların birleşiminden oluşan bu kalıpların, zaman zaman bir ezginin hemen bütünü boyunca devam ettiği görülebilir. Teke yöresinin Avşar Beyleri adlı uzun havası buna iyi bir örnektir. Dikkat edilecek olursa, üstten tek vuruş ve iki kez tekrarlanan alttan üç parmak tarama vuruşunun birleşiminden oluşan kalıp eserin bütününde uygulanmaktadır. Bunun gibi, daha fazla sayıda üstten ve alttan vuruşların birleşiminden oluşup ezgi bütününde tekrarlanan geniş vuruş kalıpları da vardır. Ezgi boyunca genel bir icra temasının oturtulduğu bu anlayışa, değişik şekilleriyle Teke ve doğu yörelerimizde rastlanılmaktadır. Bir üçüncü şekilde bu iki olgunun birlikte uygulanmasıdır. Bir ezgi bütününde üstten ve alttan serbest yapılan vuruşların yanında düzenli vuruş kalıplarının da kullanıldığı bu uygulamaya Teke ve doğu yörelerimizde rastlanılmaktadır. Şelpe tekniğinin yurt genelinde bağlamada asıl uygulanma :.eri göğüste, sap birleşimine yakın bir noktadadır. Ancak, Teke yöresinde sap üzerinde çalınan parmak vurma tekniği ile beraber sap üzerinde de uygulanabilmektedir. Şelpenin hemen her hareketinin yapılabildiği bu bölgede çıkan şelpe tonu göğüstekinden biraz farklıdır. Tel Çekme Tekniği Tel çekme, bağlamanın temel tekniklerindendir. Parmakla teli çekerek ses çıkarmayı ifade eden bu teknik, kopuzun ilk dönemlerinden bu güne kadar gelişerek süregelmiştir. Anadolu'da el ile bağlama çalma geleneğinin genelinde rastlanılan bu icra şekli, Doğu yöreleri ve Teke Bölgesinde farklılıklar içermektedir. Bu pozisyonda genellikle alt ve orta tel için işaret parmağı alttan yukarı, üst tel için ise başparmak kullanılarak yukarıdan aşağı çekilmek suretiyle ses çıkarılmaktadır. Doğu yörelerimizde genellikle uzun hava icralarında, zaman zaman da ritmik ezgilerde kullanılan bu teknikte, ezginin her sesine birebir vuruşlar gelebilmektedir. Kendisine özgü bir tını karakteri olan bu tekniğin tipik özelliği, sağ el ile az sayıda vuruş yapıp sol el ile olabildiğince çok sayıda ses çıkarılmasıdır. Kanımızca, özellikle hızlı ezgilerde her notaya bir vuruş yapmanın zorluğu bu anlayışı doğurmuş olmalıdır. Teke bölgesinde bu teknik, doğu yörelerimizden daha farklı bir şekilde uygulanmaktadır. Genellikle boğaz havalarının icrasında kullanılan bu tekniğin en tipik örneği, Ramazan Güngör'de görülmektedir. Sanatçı, küçük olan üçtelli bağlamayı aşağıdaki resimdeki gibi, üst ve alt iki kenarından kavrayarak işaret parmağını boşta bırakmakta ve yalnızca işaret parmağı ile teli birazda göğse bastırarak yukarı doğru çektirmektedir. Teke bölgesi üçtelli bağlamaları da doğu yörelerimizde olduğu gibi, az vuruş yapıp, çok sayıda ses çıkarma anlayışı ile çalınmaktadır. Ancak, üçtelli bağlamada tel çekme tekniği esnasında çıkan tını daha sivri ve daha keskin bir karakterdedir. Parmak Vurma Tekniği Parmak vurma tekniği; Anadolu el ile bağlama çalma geleneği içerisinde yer alan ve dünyada yalnızca Anadolu'nun Teke bölgesi Yörük Türkmen kültürüne ait özgün bir ses çıkarma tekniğidir. Bu teknik, şelpe ve tel çekme teknikleri gibi bağlamanın köklerine uzanan derin bir tarihe sahip değildir. Bağırsak tel ile mümkün olmayan, ancak madeni telin kolay tınlamasına bağlı olarak gelişen bu tekniğin, iyimser bir bakışla madeni tellerin bağlamaya takılışına kadar uzanan bir geçmişi vardır. Kanımızca, bu nedenle parmak vurma tekniği, Anadolu genelinde yaygınlık kazanamamıştır. Zira, Anadolu insanının bağırsak telden madeni tele ancak yakın zaman önce geçebilmiş olması ve Yörüklerin göçebe yaşam tarzı nedeniyle diğer topluluklardan uzak olmaları, bu tekniğin Anadolu geneline yayılmasını engellemiştir. Bu teknik yörede ''parmak vurma, parmak koyma" gibi terimlerle adlandırılmaktadır. Ömer Akpınar Ahmet Yamacı'nın parmak vurmaya ''bana bana, bandıra bandıra çalma'' anlamında ''damak'' dediğini nakletmektedir. Teke yöresindeki yaşlılar, eskilerin bu tarzda çalarken sazın yönünü yukarı çevirdiklerini söylemektedirler. Bu anlayış kanımızca, Anadolu genelinde görülen sazın yukarıya, Hak'ka doğru çalınması inancıyla ortak olmalıdır. Parmak vurma tekniği; bağlamada açık tellerin bir tam beşli tizindeki perdeye genellikle işaret parmağı, bazen de orta parmakta vurulup çekilmesini ifade eden bir ses çıkarma tekniğidir. | ||||
Erol Parlak | ||||
Bağlama Tarihi
Bağlama benzeri çalgıların, literatürdeki adı, "lut" olarak geçmektedir. Lut adı, arapça "el-ud"dan gelmektedir. Endülüs kültürü aracılığıyla bu isim Avrupa kültürüne geçmiş ve lut, lavta gibi adlara dönüşmüştür.
Telli çalgılar içinde bir familya olarak lutlar, "uzun lutlar" ve "kısa lutlar" olarak iki ana kategoriye ayrılmaktadır. Uzun lutlarda ana özellik, gövdelerinin dar, küçük ve saplarının uzun olması iken, kısa lutlarda gövdeler geniş, büyük ve saplar da kısadır. Uzun saplı lutların tarihsel olarak görüldükleri ilk kaynak, MÖ. 3. bine ait, Akad devri silindir mühürleridir.
Özellikle MÖ. 2. binden başlayarak, küçük yapılı uzun saplı lutlar, Doğu Akdeniz, Mezopotamya ve Doğu Asya'da bulunmuştur.Bu türlerin bilinen en eski örnekleri, MÖ. 1730-1580 tarihlerinde Mısır' da görülmüştür. Bunlar saplarının uç kısmına doğru sivrilen örneklerdir. Çeşitli arkeolojik kaynaklarda, çalgının, üzerine bağlanmış bir mızrapla veya çalanın bileğine bağlanmış bir tel aracılığıyla çalındığı görülmektedir.
Bağlama benzeri çalgıların Anadolu'da bulunan en eski örnekleri ise, MÖ. 1680-1375 tarihlerinde, Eski Hitit Dönemi'ne aittir. Ayrıca, Zincirli ve Kargamış'ta (G. Antep) da, Geç Hitit Dönemi'ne ait çeşitli kabartma taş levhalar üzerinde de bu tip çalgılara rastlanmıştır. Bu tür çalgıların Frigler ve Lidyalılarca kullanıldığı bilinmekteyse de, Urartu kaynakları hala açıklık kazanmamıştır.
Bizans döneminde, 5. yüzyıla ait mozaikler üzerinde, "pandura" adı verilen, üç telli ve perdesiz örneklere rastlanmaktadır. Bu ve perdesiz örneklere rastlanmaktadır. Bu mozaik, Selçukluların Anadolu'ya gelişinden önce de, bu tür çalgıların Anadolu'da kullanılmakta olduğunu bizlere göstermektedir. L. Picken'a göre, uzun saplı lutların asıl kaynak yeri, Suriye ve çevresidir. Bu tip çalgılar, olasılıkla 2500 yıl önce Asya'ya geçmişti. Çünkü 2. ve 3. yylarda, benzer çalgılara Çin'de de rastlanmaktaydı.
Bağlama benzeri çalgıların batıya yeniden getirilişleri, Türkler aracılığıyla olmuştur.
Asya Türkleri arasında, bağlamaya benzeyen ilk örnekler, eski Kırgız Türklerinin yerleşim alanı olan Hakas bölgesinde bulunmuştur. İki telli olan bu örneklerin perdeleri yoktur. Bu çalgının perdeli örneklerine günümüzde "dutar (ikitelli)" denilmektedir. Genel olarak Asya Türkleri, bağlama tipli telli çalgılara "kopuz" yada "komıs" adını vermektedir. Asya kopuzlarında, tel sayısı ikiden fazla olanlara da (tanbura anlamında) "dambra" ya da "dombra" denilmektedir. Gürcüler, bu tip çalgılara "pandur" demektedirler. Bu ilişki ve benzerlikler, "pandura" ile "tanbura" arasındaki paralelliğe ve yaygınlığa dikkatimizi çekmektedir. Balkanlarda, tambura, buzuki (bozuk!), dvotelnik (ikitelli), kitelis (ikitelli, çiftetelli) adı verilen örneklere rastlanmaktadır.
Günümüzde özellikle Balkanlardan başlayarak, Anadolu, Suriye Irak, Gürcistan, Ermenistan Azerbaycan ve Asya'ya uzanan bölgede karşımıza çıkan bu tür çalgıların yayılmasında, Osmanlı Türkleri'nin de etkili olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle batıya doğru olan yayılma, hemen tümüyle Osmanlılar eliyle sağlanmıştır
Anadolu'da, bağlama ailesi çalgıların, olağanüstü bir çeşitlilik sunması ve hemen her yörede kullanılması, çalgının "yerli"liği adına önemlidir. Anadolu sazlarında, bu türden çalgıların adlandırılmasında, farklı yöntemler uygulanmıştır. Sözgelimi tel sayısına göre, boyutuna göre, çalındığı akorda, hatta çalındığı yere göre yapılan adlandırmalar vardır.
Tel sayısına göre yapılan adlamada, önceleri arapça-farsça adlamalar yaygınken (dütar, setar, cıhartar, pençtar, şeştar gibi), bunun yerini, türkçe adlamalar almıştır. Anadolu sazları arasında, adları, "ikitelli"den "onikitelli"ye kadar değişen örnekler saptanmıştır. Bu arada, tel sayılarına göre yapılan adlamanın yerini, giderek çalgının boyuna, çalındığı akorda yada çalındığı yere göre yapılan adlamanın aldığı görülür. Sözgelimi cura, ırızva, bağlama, bozuk, tanbura, çöğür, divan sazı, meydan sazı gibi adlar, hep çalgının boyutunu esas alan bir anlayışın örnekleridir. Bağlama, bozuk, abdal gibi adlar, özel bir boyut bildirmenin yanısıra, belirli bir akort türüne de işaret etmektedir. Divan sazı, meydan sazı gibi örnekler, çalgının icra edildiği, mekansal büyüklüğe de çağrışım yapmaktadır.
Anadolu sazlarındaki bu adlamaların tarihsel gelişimini incelerken, yararlanılan önemli kaynakların başında, halk ozanlarının şiirleri gelmektedir.
Yunus Emre'den (13. Yy.) başlayarak, kopuz, çeşte (şeştar-altıtelli), tanbura, cura, bağlama, çögür, gibi adların, sıkça bu metinlerde geçtiği görülür. Kazak Abdal, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Emrah, Kerem gibi daha pekçok ozan, hayatlarını paylaşan, bu "sadık dost" için, şiirler söylemişlerdir.
Yapısal ve Akustik Açıdan Bağlama
BAĞLAMADA AĞAÇ KULLANIMI :
Dut ağacı bağlamanın en yaygın ve en eski malzemesidir. Bu seçim boşuna olmayıp, dutun bağlamaya hem görsel hem de akustik açıdan yakıştığı bir gerçektir. Asya da kullanılan bağlama benzeri çalgıların da temel malzemesi gene dut ağacıdır. Ancak son çeyrek yüzyıl içinde mevcut ağaç potansiyelinin bilinçsizce harcanması ve yabancı ağaçların girmesiyle birlikte dut kullanımı azalmış ve başka ağaçlardan da tekne yapılmaya başlanmıştır. Tekne yapımında kullanılan yerli ağaçlar arasında gürgen (kayın), kestane, karaağaç, ceviz ağacı gelmektedir. Yabancı ağaçlar arasında vengi, paduk, gül, maun sıkça görülür. Teknede kullanılacak ağacın gözenekli, gevrek, en az orta sertlikte, rezonans yapabilecek nitelikte olmalıdır. Adı geçen ağaçlardan özellikle dut, karaağaç, vengi, paduk, maun ve ceviz teknede iyi sonuç vermektedir.
Bağlama yapımının tarihsel gelişimi incelendiğinde bundan yarım yüzyıl öncesine kadar bağlama teknesinin sap ile aynı ağaçtan, yekpare olarak yapıldığı ve genel görünüm itibariyle cura-bağlama veya en fazla tanbura boyutlarında olduğu görülür. Eski bağlamaların ağızları dar, formları köşelidir. Çoğunlukla ses deliği yoktur veya delik(ler) ses tahtası üzerindedir. Sapın ve teknenin yekpare olmasının yanısıra ses tahtası olarak da dut ağacı kullanımı yaygındır. Yekpare sap-tekne geleneği halen Fethiyeli Ramazan Güngör Usta (aynı zamanda şelpe tekniğinin çok önemli bir icracısıdır) tarafından sürdürülmektedir. Şehirleşme süreci ile birlikte bağlamanın tekne, sap ve ses tahtası ayrı parçalardan ve ağaçlardan yapılmaya başlanmıştır.
TEKNE :
Tekne formu önceleri küçük, dar ağızlı ve sivri modelli iken özellikle seksenli yıllardan sonra derinlik ve ağız genişliği anlamında büyüyüp, arka kesit itibariyle U görünümlüleştiği ve daha dolgunlaştığı görülür. Bunda kısa saplı bağlamanın yaygınlaşmasının büyük rolü vardır. Diğer taraftan, teknedeki bu değişikliğin bir sebebi de volüm konusunda zayıf kalan bağlamanın bu dezavantajının giderilmesi amacıdır. Özellikle ellilerden itibaren şehirleşen bağlama hem volüm problemini çözmek için tekne ve sap boyu olarak büyümüş (divan ve meydan sazı) hem de tek boyutun veremediği tonları elde edebilmek amacıyla büyümeye ilaveten küçülmüştür(cura). Sapta kırma açısı da bu sıralarda kullanılmaya başlanmıştır. Ancak konuyu netleştirmek açısından şu tarihsel ve mantıksal doğrunun altını çizmek gerekir; bağlama karakteri itibariyle dar ağızlı, ağız genişliğinden 1-2 cm kadar fazla derinlikli, profilden hafif sivri, arkadan V görünümlü ve uzun saplı bir çalgıdır.
SES TAHTASI :
Göğüs, döş veya kapak adlarıyla da anılan ses tahtası, bağlama da akustik işlev üstlenmiş, hayati bir bölümdür. Alan itibariyle ud, gitar, tanbur gibi çalgıların ses tahtalarından daha dar ve kalınlık olarak kalın olduğundan niteliği ve takılma şekli son derece önemlidir. Öyle ki bu saydığımız unsurlardaki ufak olumsuzluklar bağlamanın hassas akustik dengesini etkiler. Bunların yanısıra bağlamadaki ses tahtasının balkonsuz ve tellerin hemen hiçbir telli çalgıda bulunmayacak kadar ince olması da bu oluşturulması zor dengeye ilave zorluk katmaktadır.
Ses tahtasında kullanılan ağaçlar ladin ve köknardır. Son zamanlarda aslen gitar ses tahtası olarak kullanılan koyu ve açık renkli sedir ağaçları da takılmaya başlanmıştır.
Bağlama ses tahtasının en önemli özelliği de iki yönde bombeli olmasıdır. Bombe bir taraftan tahtanın tellerin yükü altında çökmesini önler diğer taraftan da tınıya bas-tiz dengesi açısından karakter kazandırır. Söz konusu bombelerin yanal olanı tekne ağzına verilen hafif kubbemsi eğime tahtanın ısıtılıp eğilerek oturtulması yoluyla elde edilir. Diğer bombe ise doğrusaldır (sap yönündedir) ve takılış esnasında kanca ile tahtanın kastırılmasıyla elde edilir. Bağlamanın tarihi boyunca bombe kullanımı incelendiğinde eski çalgılarda bombeye çok önem verildiği hatta bugünkü kullanımına göre oldukça abartıldığı gözlemlenir.
SAP :
Kol diye de adlandırılan sap, bağlamanın fiziksel olarak işlev üstlenmiş bir bölümüdür. Genellikle akgürgen (kayagürgeni), sarıgürgen (kayın) ve akçaağaçtan (kelebek) yapılmakla birlikte eski çalgılarda eriğin de kullanıldığı da görülür. Prensip itibariyle sap olarak kullanılacak ağacın gözeneksiz cinsten, homojen nitelikli ve özgül ağırlığı fazla olması gerekir. Saplık ağaç en az birkaç sene bekletilmiş olmalıdır. Ağacın üzerinde budak, hare veya düğüm bulunmamalıdır. İyi bir saplık ağacın özelliği liflerinin kesintiye uğramaksızın ve mümkün olduğunca doğrusal olmasıdır. Ayrıca estetik görünüm de tercih edilmelidir.
AKUSTİK AÇIDAN BAĞLAMA :
Bağlamanın akustik işleve sahip üç bölümü vardır: Bunlar; "tekne", "ses tahtası" ve "orta eşiktir". Bağlamada rezonans, tezenenin telleri tınlatmasıyla elde edilir. Tınlayan teller orta eşik yoluyla ses tahtasını, ses tahtası da tekneyi tınlatır. Bu hareket bu aşamadan sonra geriye döner ve teknenin ses tahtasını tınlatması, onun da telleri tınlatmasıyla bir etkileşime dönüşür. Bağlamada ses, akustik elemanlar arasında iki türlü yayılır; "ağaçtan ağaca" ve "havadan (boşluktan) ağaca". Şüphesiz ağaçtan ağaca yayılım daha güçlü ve önemlidir. Genel olarak arkadan U ve V kesitli olmak üzere iki tip tekne vardır. Başka birçok özellik de etkilemekle birlikte U kesitli tekneler daha dolgun ve bas karakterli; V kesitliler de tiz karakterli ses üretir. Bağlama teknesi bir çeşit rezonatördür. Teknede tizler ses tahtası ile yarı derinlik arasında, baslar da teknenin sırt ve dip kısmında tınlar. Dolayısıyla sırt ve dip kalınlığı çok ince teknelerde baslar koftur.
Teknenin yanaklarını hafif içeri doğru kıvrık olması sese lezzet katıcı bir özelliktir. Profilden 'yarım armut' şeklinde tarif edilen bağlama formunun yarım daire şekline yaklaşmaması gereklidir. Profilden, dolgun sırt ve boyun kesiti akustik açıdan ölü bölgelerdir. Sesin odaklanması ancak form, ağız genişliği ve derinliğin kombinasyonuyla sağlanır. Fazla derinlik sesin içerde kalmasına (dolayısıyla boğuk ve kof olmasına), az derinlik de önde veya dışarda tınlamasına (dolayısıyla çok bağırtkan ve boş, renksiz tınlamasına) sebep olur. Tekne kalınlığı yanaklarda 3 mm.den az olmamalıdır. Bu kalınlık sırt ve dipte en fazla 3,5 mm, ses deliği çevresinde 5mm. civarında olmalıdır.
Ses tahtasının her bölümü aynı derecede tınlamaz. En rahat ve fazla tınlayan kısım bir (tanbura düşünüldüğünde) ortada, bir insan eli büyüklüğündedir. Bir ses tahtasında yanal ve doğrusal olmak üzere iki bombe olmalıdır. Bu bombeler gerek gözle gerekse cetvel veya mastar yardımıyla görülebilir. Tahta kalınlığı küçük boylarda en ince yerde (sapa yakın dar kısım) 3mm den az, en kalın yerde (arka kısım) 5 mm den kalın olmamalıdır. Orta ve büyük boy bağlamalarda bu ölçülere 1-1,5 mm eklenmelidir.
Orta eşik yumuşak (kelebek, porsuk) veya sert ağaçlardan (kızılcık, şimşir, çalı) yapılabilir. Bu tercih bağlamanın bas-tiz dengesindeki zaaflara göre yapılmalıdır. Aşırı parlak, tizleri baskın çalgılarda yumuşak ağaç basları açar. Diğer yandan boğuk tonları sert eşik kullanarak açmak mümkündür. Orta eşiğin üstte sert, altta yumuşak ağaç kullanılarak iki katlı yapılması da mümkündür. Bu tip eşik de basları açıcı özelliktedir. Eşiğin tellerin altına gelmeyen kısımlarını oyarak boşaltmanın iç sürtünmeyi azaltmak açısından faydası vardır. Ayrıca tellerin bastığı ağız kısmının ve eşik tabanının geniş olması basları, dar olması da tizleri destekler.
...Her çalgıda olduğu gibi bağlamada da kullanılan cilanın önemi çok büyüktür. Gomolak cila ve selülozik vernik tercih edilmeli, sap dışında hiçbir bölgede polyester kullanılmamalıdır.
BAĞLAMANIN ÖLÇÜLERİ :
Bağlama hiçbir çalgıda görülemeyecek derecede farklı boyutlarda yapılan bir çalgıdır. Bağlamanın boyutları anlamında (aynı zamanda kullanılan malzeme itibariyle de) standarda sahip olamayışı "konar-göçer yaşam orijini"ne sahip olmasındandır. Oyma tekne geleneği de standardizasyonu zorlaştıran bir diğer sebeptir. İlk bakışta bu bir dezavantaj gibi görünmekle birlikte, bu durum icracıya oldukça geniş bir tını yelpazesi sunar. Bugün kullandığımız bağlamaların boyutları, 20 ile 52 cm arasında değişmektedir. Kabaca, 20 ile 30 cm tekne boyu arası "cura", 30-35 arası "dede bağlama", 36-44 arası "tanbura", 44-47 arası "çöğür" ("abdal sazı" da denir) ve 48 ve üstü "divan" olarak adlandırılır.
...Bağlamanın sap uzunluğu TEKNE BOYU X 4/3 şeklinde formülize edilebilir. Köprü diye de tabir edilen orta eşik TEKNE BOYU / 5 mesafesine konulur. Ancak bu kuralları ufak toleranslarla esnetmek mümkündür.
İYİ BAĞLAMANIN ÖZELLİKLERİ :
Akustik olarak iyi bir bağlama uzun tınlamalı, iyi bir ses rengine ve dengesine olmalıdır. Yapısal olarak kusurlu olmamalıdır. Kusurlu bir bağlama akustik açıdan da zaaflıdır. Sapında esneme (atma), ses tahtasında çökme olmamalıdır. Orta eşik (köprü) yüksekliği makul olmalıdır. Bağlama aynı zamanda estetik boyutu olan bir çalgıdır. Orantılı boyutları olan, işçiliği iyi bir bağlama zarif bir tablo gibidir.
BAĞLAMANIN BAKIMI :
İyi bir icracı olmanın önemli bir şartı çalgıyı iyi tanımak ve onun ihtiyaçlarını karşılayabilmektir. Bağlama bir insanın rahat edebileceği ortam ve hava şartlarında kullanılmalı ve saklanmalıdır. Nem, aşırı sıcak ve soğuktan korunmalıdır. Bağlamadaki ağacın, kesilmiş olmasına rağmen hala canlı bir organizma gibi davranabileceği (çalışabileceği), en kuru ağacın bile %3-4 oranında yaş olduğu unutulmamalıdır. Çalgının telleri kullanım sıklığı da gözetilerek 3 ayda bir mutlaka değiştirilmeli, teller değiştirilirken bağlama 'polish' ile temizlenip parlatılmalıdır. Bağlama kullanılmadığı zamanlar asılarak bekletilmemeli, bu esnada teller asla ve asla gevşetilmemelidir.
BAĞLAMADA BOYUTLAR VE SES TONLARI:
1-Meydan Sazı 110 Frekanslı LA sesine akort edilir.Tekne boyu 52,5 cmTekne eni ve derinliği 31,5 cmSap boyu 70 cmTel boyu 112 cm
2-Bağlama 220 Frekanslı LA sesine akort edilir.Tekne boyu 41,5 cmTekne eni ve derinliği 24,9 cmSap boyu 55 cmTel boyu 88 cm
3-Bağlama curası440 Frekanslı LA sesine akort edilir.Tekne boyu 26,5 cmTekne eni ve derinliği 15 cmSap boyu 36 cmTel boyu 58 cm
4-Divan Sazı 146 Frekanslı RE sesine akort edilir.Tekne boyu 49 cmTekne eni ve derinliği 29,4 cmSap boyu 65 cmTel boyu 1 04 cm
5-Tanbura293 Frekanslı RE sesine akort edilir.Tekne boyu 38 cmTekne eni ve derinliği 22,8 cmSap boyu 50 cmTel boyu 80 cm
6- Tanbura Curası 586 Frekanslı RE sesine akort edilir.Tekne boyu 22,5 cmTekne eni ve derinliği 13,5 cmSap boyu 30 cmTel boyu 48 cm
Bağlama benzeri çalgıların, literatürdeki adı, "lut" olarak geçmektedir. Lut adı, arapça "el-ud"dan gelmektedir. Endülüs kültürü aracılığıyla bu isim Avrupa kültürüne geçmiş ve lut, lavta gibi adlara dönüşmüştür.
Telli çalgılar içinde bir familya olarak lutlar, "uzun lutlar" ve "kısa lutlar" olarak iki ana kategoriye ayrılmaktadır. Uzun lutlarda ana özellik, gövdelerinin dar, küçük ve saplarının uzun olması iken, kısa lutlarda gövdeler geniş, büyük ve saplar da kısadır. Uzun saplı lutların tarihsel olarak görüldükleri ilk kaynak, MÖ. 3. bine ait, Akad devri silindir mühürleridir.
Özellikle MÖ. 2. binden başlayarak, küçük yapılı uzun saplı lutlar, Doğu Akdeniz, Mezopotamya ve Doğu Asya'da bulunmuştur.Bu türlerin bilinen en eski örnekleri, MÖ. 1730-1580 tarihlerinde Mısır' da görülmüştür. Bunlar saplarının uç kısmına doğru sivrilen örneklerdir. Çeşitli arkeolojik kaynaklarda, çalgının, üzerine bağlanmış bir mızrapla veya çalanın bileğine bağlanmış bir tel aracılığıyla çalındığı görülmektedir.
Bağlama benzeri çalgıların Anadolu'da bulunan en eski örnekleri ise, MÖ. 1680-1375 tarihlerinde, Eski Hitit Dönemi'ne aittir. Ayrıca, Zincirli ve Kargamış'ta (G. Antep) da, Geç Hitit Dönemi'ne ait çeşitli kabartma taş levhalar üzerinde de bu tip çalgılara rastlanmıştır. Bu tür çalgıların Frigler ve Lidyalılarca kullanıldığı bilinmekteyse de, Urartu kaynakları hala açıklık kazanmamıştır.
Bizans döneminde, 5. yüzyıla ait mozaikler üzerinde, "pandura" adı verilen, üç telli ve perdesiz örneklere rastlanmaktadır. Bu ve perdesiz örneklere rastlanmaktadır. Bu mozaik, Selçukluların Anadolu'ya gelişinden önce de, bu tür çalgıların Anadolu'da kullanılmakta olduğunu bizlere göstermektedir. L. Picken'a göre, uzun saplı lutların asıl kaynak yeri, Suriye ve çevresidir. Bu tip çalgılar, olasılıkla 2500 yıl önce Asya'ya geçmişti. Çünkü 2. ve 3. yylarda, benzer çalgılara Çin'de de rastlanmaktaydı.
Bağlama benzeri çalgıların batıya yeniden getirilişleri, Türkler aracılığıyla olmuştur.
Asya Türkleri arasında, bağlamaya benzeyen ilk örnekler, eski Kırgız Türklerinin yerleşim alanı olan Hakas bölgesinde bulunmuştur. İki telli olan bu örneklerin perdeleri yoktur. Bu çalgının perdeli örneklerine günümüzde "dutar (ikitelli)" denilmektedir. Genel olarak Asya Türkleri, bağlama tipli telli çalgılara "kopuz" yada "komıs" adını vermektedir. Asya kopuzlarında, tel sayısı ikiden fazla olanlara da (tanbura anlamında) "dambra" ya da "dombra" denilmektedir. Gürcüler, bu tip çalgılara "pandur" demektedirler. Bu ilişki ve benzerlikler, "pandura" ile "tanbura" arasındaki paralelliğe ve yaygınlığa dikkatimizi çekmektedir. Balkanlarda, tambura, buzuki (bozuk!), dvotelnik (ikitelli), kitelis (ikitelli, çiftetelli) adı verilen örneklere rastlanmaktadır.
Günümüzde özellikle Balkanlardan başlayarak, Anadolu, Suriye Irak, Gürcistan, Ermenistan Azerbaycan ve Asya'ya uzanan bölgede karşımıza çıkan bu tür çalgıların yayılmasında, Osmanlı Türkleri'nin de etkili olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle batıya doğru olan yayılma, hemen tümüyle Osmanlılar eliyle sağlanmıştır
Anadolu'da, bağlama ailesi çalgıların, olağanüstü bir çeşitlilik sunması ve hemen her yörede kullanılması, çalgının "yerli"liği adına önemlidir. Anadolu sazlarında, bu türden çalgıların adlandırılmasında, farklı yöntemler uygulanmıştır. Sözgelimi tel sayısına göre, boyutuna göre, çalındığı akorda, hatta çalındığı yere göre yapılan adlandırmalar vardır.
Tel sayısına göre yapılan adlamada, önceleri arapça-farsça adlamalar yaygınken (dütar, setar, cıhartar, pençtar, şeştar gibi), bunun yerini, türkçe adlamalar almıştır. Anadolu sazları arasında, adları, "ikitelli"den "onikitelli"ye kadar değişen örnekler saptanmıştır. Bu arada, tel sayılarına göre yapılan adlamanın yerini, giderek çalgının boyuna, çalındığı akorda yada çalındığı yere göre yapılan adlamanın aldığı görülür. Sözgelimi cura, ırızva, bağlama, bozuk, tanbura, çöğür, divan sazı, meydan sazı gibi adlar, hep çalgının boyutunu esas alan bir anlayışın örnekleridir. Bağlama, bozuk, abdal gibi adlar, özel bir boyut bildirmenin yanısıra, belirli bir akort türüne de işaret etmektedir. Divan sazı, meydan sazı gibi örnekler, çalgının icra edildiği, mekansal büyüklüğe de çağrışım yapmaktadır.
Anadolu sazlarındaki bu adlamaların tarihsel gelişimini incelerken, yararlanılan önemli kaynakların başında, halk ozanlarının şiirleri gelmektedir.
Yunus Emre'den (13. Yy.) başlayarak, kopuz, çeşte (şeştar-altıtelli), tanbura, cura, bağlama, çögür, gibi adların, sıkça bu metinlerde geçtiği görülür. Kazak Abdal, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Emrah, Kerem gibi daha pekçok ozan, hayatlarını paylaşan, bu "sadık dost" için, şiirler söylemişlerdir.
Yapısal ve Akustik Açıdan Bağlama
BAĞLAMADA AĞAÇ KULLANIMI :
Dut ağacı bağlamanın en yaygın ve en eski malzemesidir. Bu seçim boşuna olmayıp, dutun bağlamaya hem görsel hem de akustik açıdan yakıştığı bir gerçektir. Asya da kullanılan bağlama benzeri çalgıların da temel malzemesi gene dut ağacıdır. Ancak son çeyrek yüzyıl içinde mevcut ağaç potansiyelinin bilinçsizce harcanması ve yabancı ağaçların girmesiyle birlikte dut kullanımı azalmış ve başka ağaçlardan da tekne yapılmaya başlanmıştır. Tekne yapımında kullanılan yerli ağaçlar arasında gürgen (kayın), kestane, karaağaç, ceviz ağacı gelmektedir. Yabancı ağaçlar arasında vengi, paduk, gül, maun sıkça görülür. Teknede kullanılacak ağacın gözenekli, gevrek, en az orta sertlikte, rezonans yapabilecek nitelikte olmalıdır. Adı geçen ağaçlardan özellikle dut, karaağaç, vengi, paduk, maun ve ceviz teknede iyi sonuç vermektedir.
Bağlama yapımının tarihsel gelişimi incelendiğinde bundan yarım yüzyıl öncesine kadar bağlama teknesinin sap ile aynı ağaçtan, yekpare olarak yapıldığı ve genel görünüm itibariyle cura-bağlama veya en fazla tanbura boyutlarında olduğu görülür. Eski bağlamaların ağızları dar, formları köşelidir. Çoğunlukla ses deliği yoktur veya delik(ler) ses tahtası üzerindedir. Sapın ve teknenin yekpare olmasının yanısıra ses tahtası olarak da dut ağacı kullanımı yaygındır. Yekpare sap-tekne geleneği halen Fethiyeli Ramazan Güngör Usta (aynı zamanda şelpe tekniğinin çok önemli bir icracısıdır) tarafından sürdürülmektedir. Şehirleşme süreci ile birlikte bağlamanın tekne, sap ve ses tahtası ayrı parçalardan ve ağaçlardan yapılmaya başlanmıştır.
TEKNE :
Tekne formu önceleri küçük, dar ağızlı ve sivri modelli iken özellikle seksenli yıllardan sonra derinlik ve ağız genişliği anlamında büyüyüp, arka kesit itibariyle U görünümlüleştiği ve daha dolgunlaştığı görülür. Bunda kısa saplı bağlamanın yaygınlaşmasının büyük rolü vardır. Diğer taraftan, teknedeki bu değişikliğin bir sebebi de volüm konusunda zayıf kalan bağlamanın bu dezavantajının giderilmesi amacıdır. Özellikle ellilerden itibaren şehirleşen bağlama hem volüm problemini çözmek için tekne ve sap boyu olarak büyümüş (divan ve meydan sazı) hem de tek boyutun veremediği tonları elde edebilmek amacıyla büyümeye ilaveten küçülmüştür(cura). Sapta kırma açısı da bu sıralarda kullanılmaya başlanmıştır. Ancak konuyu netleştirmek açısından şu tarihsel ve mantıksal doğrunun altını çizmek gerekir; bağlama karakteri itibariyle dar ağızlı, ağız genişliğinden 1-2 cm kadar fazla derinlikli, profilden hafif sivri, arkadan V görünümlü ve uzun saplı bir çalgıdır.
SES TAHTASI :
Göğüs, döş veya kapak adlarıyla da anılan ses tahtası, bağlama da akustik işlev üstlenmiş, hayati bir bölümdür. Alan itibariyle ud, gitar, tanbur gibi çalgıların ses tahtalarından daha dar ve kalınlık olarak kalın olduğundan niteliği ve takılma şekli son derece önemlidir. Öyle ki bu saydığımız unsurlardaki ufak olumsuzluklar bağlamanın hassas akustik dengesini etkiler. Bunların yanısıra bağlamadaki ses tahtasının balkonsuz ve tellerin hemen hiçbir telli çalgıda bulunmayacak kadar ince olması da bu oluşturulması zor dengeye ilave zorluk katmaktadır.
Ses tahtasında kullanılan ağaçlar ladin ve köknardır. Son zamanlarda aslen gitar ses tahtası olarak kullanılan koyu ve açık renkli sedir ağaçları da takılmaya başlanmıştır.
Bağlama ses tahtasının en önemli özelliği de iki yönde bombeli olmasıdır. Bombe bir taraftan tahtanın tellerin yükü altında çökmesini önler diğer taraftan da tınıya bas-tiz dengesi açısından karakter kazandırır. Söz konusu bombelerin yanal olanı tekne ağzına verilen hafif kubbemsi eğime tahtanın ısıtılıp eğilerek oturtulması yoluyla elde edilir. Diğer bombe ise doğrusaldır (sap yönündedir) ve takılış esnasında kanca ile tahtanın kastırılmasıyla elde edilir. Bağlamanın tarihi boyunca bombe kullanımı incelendiğinde eski çalgılarda bombeye çok önem verildiği hatta bugünkü kullanımına göre oldukça abartıldığı gözlemlenir.
SAP :
Kol diye de adlandırılan sap, bağlamanın fiziksel olarak işlev üstlenmiş bir bölümüdür. Genellikle akgürgen (kayagürgeni), sarıgürgen (kayın) ve akçaağaçtan (kelebek) yapılmakla birlikte eski çalgılarda eriğin de kullanıldığı da görülür. Prensip itibariyle sap olarak kullanılacak ağacın gözeneksiz cinsten, homojen nitelikli ve özgül ağırlığı fazla olması gerekir. Saplık ağaç en az birkaç sene bekletilmiş olmalıdır. Ağacın üzerinde budak, hare veya düğüm bulunmamalıdır. İyi bir saplık ağacın özelliği liflerinin kesintiye uğramaksızın ve mümkün olduğunca doğrusal olmasıdır. Ayrıca estetik görünüm de tercih edilmelidir.
AKUSTİK AÇIDAN BAĞLAMA :
Bağlamanın akustik işleve sahip üç bölümü vardır: Bunlar; "tekne", "ses tahtası" ve "orta eşiktir". Bağlamada rezonans, tezenenin telleri tınlatmasıyla elde edilir. Tınlayan teller orta eşik yoluyla ses tahtasını, ses tahtası da tekneyi tınlatır. Bu hareket bu aşamadan sonra geriye döner ve teknenin ses tahtasını tınlatması, onun da telleri tınlatmasıyla bir etkileşime dönüşür. Bağlamada ses, akustik elemanlar arasında iki türlü yayılır; "ağaçtan ağaca" ve "havadan (boşluktan) ağaca". Şüphesiz ağaçtan ağaca yayılım daha güçlü ve önemlidir. Genel olarak arkadan U ve V kesitli olmak üzere iki tip tekne vardır. Başka birçok özellik de etkilemekle birlikte U kesitli tekneler daha dolgun ve bas karakterli; V kesitliler de tiz karakterli ses üretir. Bağlama teknesi bir çeşit rezonatördür. Teknede tizler ses tahtası ile yarı derinlik arasında, baslar da teknenin sırt ve dip kısmında tınlar. Dolayısıyla sırt ve dip kalınlığı çok ince teknelerde baslar koftur.
Teknenin yanaklarını hafif içeri doğru kıvrık olması sese lezzet katıcı bir özelliktir. Profilden 'yarım armut' şeklinde tarif edilen bağlama formunun yarım daire şekline yaklaşmaması gereklidir. Profilden, dolgun sırt ve boyun kesiti akustik açıdan ölü bölgelerdir. Sesin odaklanması ancak form, ağız genişliği ve derinliğin kombinasyonuyla sağlanır. Fazla derinlik sesin içerde kalmasına (dolayısıyla boğuk ve kof olmasına), az derinlik de önde veya dışarda tınlamasına (dolayısıyla çok bağırtkan ve boş, renksiz tınlamasına) sebep olur. Tekne kalınlığı yanaklarda 3 mm.den az olmamalıdır. Bu kalınlık sırt ve dipte en fazla 3,5 mm, ses deliği çevresinde 5mm. civarında olmalıdır.
Ses tahtasının her bölümü aynı derecede tınlamaz. En rahat ve fazla tınlayan kısım bir (tanbura düşünüldüğünde) ortada, bir insan eli büyüklüğündedir. Bir ses tahtasında yanal ve doğrusal olmak üzere iki bombe olmalıdır. Bu bombeler gerek gözle gerekse cetvel veya mastar yardımıyla görülebilir. Tahta kalınlığı küçük boylarda en ince yerde (sapa yakın dar kısım) 3mm den az, en kalın yerde (arka kısım) 5 mm den kalın olmamalıdır. Orta ve büyük boy bağlamalarda bu ölçülere 1-1,5 mm eklenmelidir.
Orta eşik yumuşak (kelebek, porsuk) veya sert ağaçlardan (kızılcık, şimşir, çalı) yapılabilir. Bu tercih bağlamanın bas-tiz dengesindeki zaaflara göre yapılmalıdır. Aşırı parlak, tizleri baskın çalgılarda yumuşak ağaç basları açar. Diğer yandan boğuk tonları sert eşik kullanarak açmak mümkündür. Orta eşiğin üstte sert, altta yumuşak ağaç kullanılarak iki katlı yapılması da mümkündür. Bu tip eşik de basları açıcı özelliktedir. Eşiğin tellerin altına gelmeyen kısımlarını oyarak boşaltmanın iç sürtünmeyi azaltmak açısından faydası vardır. Ayrıca tellerin bastığı ağız kısmının ve eşik tabanının geniş olması basları, dar olması da tizleri destekler.
...Her çalgıda olduğu gibi bağlamada da kullanılan cilanın önemi çok büyüktür. Gomolak cila ve selülozik vernik tercih edilmeli, sap dışında hiçbir bölgede polyester kullanılmamalıdır.
BAĞLAMANIN ÖLÇÜLERİ :
Bağlama hiçbir çalgıda görülemeyecek derecede farklı boyutlarda yapılan bir çalgıdır. Bağlamanın boyutları anlamında (aynı zamanda kullanılan malzeme itibariyle de) standarda sahip olamayışı "konar-göçer yaşam orijini"ne sahip olmasındandır. Oyma tekne geleneği de standardizasyonu zorlaştıran bir diğer sebeptir. İlk bakışta bu bir dezavantaj gibi görünmekle birlikte, bu durum icracıya oldukça geniş bir tını yelpazesi sunar. Bugün kullandığımız bağlamaların boyutları, 20 ile 52 cm arasında değişmektedir. Kabaca, 20 ile 30 cm tekne boyu arası "cura", 30-35 arası "dede bağlama", 36-44 arası "tanbura", 44-47 arası "çöğür" ("abdal sazı" da denir) ve 48 ve üstü "divan" olarak adlandırılır.
...Bağlamanın sap uzunluğu TEKNE BOYU X 4/3 şeklinde formülize edilebilir. Köprü diye de tabir edilen orta eşik TEKNE BOYU / 5 mesafesine konulur. Ancak bu kuralları ufak toleranslarla esnetmek mümkündür.
İYİ BAĞLAMANIN ÖZELLİKLERİ :
Akustik olarak iyi bir bağlama uzun tınlamalı, iyi bir ses rengine ve dengesine olmalıdır. Yapısal olarak kusurlu olmamalıdır. Kusurlu bir bağlama akustik açıdan da zaaflıdır. Sapında esneme (atma), ses tahtasında çökme olmamalıdır. Orta eşik (köprü) yüksekliği makul olmalıdır. Bağlama aynı zamanda estetik boyutu olan bir çalgıdır. Orantılı boyutları olan, işçiliği iyi bir bağlama zarif bir tablo gibidir.
BAĞLAMANIN BAKIMI :
İyi bir icracı olmanın önemli bir şartı çalgıyı iyi tanımak ve onun ihtiyaçlarını karşılayabilmektir. Bağlama bir insanın rahat edebileceği ortam ve hava şartlarında kullanılmalı ve saklanmalıdır. Nem, aşırı sıcak ve soğuktan korunmalıdır. Bağlamadaki ağacın, kesilmiş olmasına rağmen hala canlı bir organizma gibi davranabileceği (çalışabileceği), en kuru ağacın bile %3-4 oranında yaş olduğu unutulmamalıdır. Çalgının telleri kullanım sıklığı da gözetilerek 3 ayda bir mutlaka değiştirilmeli, teller değiştirilirken bağlama 'polish' ile temizlenip parlatılmalıdır. Bağlama kullanılmadığı zamanlar asılarak bekletilmemeli, bu esnada teller asla ve asla gevşetilmemelidir.

BAĞLAMADA BOYUTLAR VE SES TONLARI:
1-Meydan Sazı 110 Frekanslı LA sesine akort edilir.Tekne boyu 52,5 cmTekne eni ve derinliği 31,5 cmSap boyu 70 cmTel boyu 112 cm
2-Bağlama 220 Frekanslı LA sesine akort edilir.Tekne boyu 41,5 cmTekne eni ve derinliği 24,9 cmSap boyu 55 cmTel boyu 88 cm
3-Bağlama curası440 Frekanslı LA sesine akort edilir.Tekne boyu 26,5 cmTekne eni ve derinliği 15 cmSap boyu 36 cmTel boyu 58 cm
4-Divan Sazı 146 Frekanslı RE sesine akort edilir.Tekne boyu 49 cmTekne eni ve derinliği 29,4 cmSap boyu 65 cmTel boyu 1 04 cm
5-Tanbura293 Frekanslı RE sesine akort edilir.Tekne boyu 38 cmTekne eni ve derinliği 22,8 cmSap boyu 50 cmTel boyu 80 cm
6- Tanbura Curası 586 Frekanslı RE sesine akort edilir.Tekne boyu 22,5 cmTekne eni ve derinliği 13,5 cmSap boyu 30 cmTel boyu 48 cm
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)